Midhat Cemal’in Mehmet Akif’in eseri “Safahat”’ın altıncı bölümü olan “Asım”’ın yayınlanması şerefine evinde verdiği ziyafette çekilen fotoğraftaki kişileri takip eden bir anlatı kitabı, “1924 Bir Fotoğrafın Uzun Hikâyesi”. Davette bulunan altı edebiyat insanının yer aldığı fotoğraftakiler, ev sahibi dışındaki beşi; Abdülhak Hamid, Mehmet Akif, Süleyman Nazif, Cenab Şahabeddin ve Sami Paşazade Sezai’dir.
Kitapta ayrıca başka birçok kişiden bahsedilse de öne çıkan diğer üç isim; Faruk Nafiz ki kendisi bu davette mevcut fakat fotoğrafta bulunmamaktadır. Abbas Halim Paşa, sanatçı dostu ve destekçisi aynı zamanda davetin verildiği Midhat Cemal’in dairesinin de bulunduğu Mısır Apartmanının sahibi. Fuad Şemsi, apartmanın idarecisi ve aynı zamanda Mehmet Akif’in Asım’ı ithaf ettiği kişi.
Kitabın önsözünde Ayvazoğlu bu fotoğrafı ilk olarak lise yıllarında okuduğu Midhat Cemal’in “Mehmet Akif” adlı eserinde gördüğünü söylüyor ve fotoğraftaki kişileri söyle tanımlıyor.
“Elhan-ı Şita şairi Cenab Şahabeddin, Daüssıla şairi Süleyman Nazif, Makber şairi Abdülhak Hamid, Sergüzeşt yazarı Sami Paşazade Sezai ve Mehmet Akif, mükellef bir sofrada bir araya gelmişlerdi. Midhat Cemal hakkında fikrim yoktu, ama yürekleri titreten,
Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır
Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır
beytinin ona ait olduğunu biliyordum.”
Kitap üç ana bölümden oluşmakta;
Birinci bölüm: 1924
İkinci bölüm: Karenin Dışındakiler
Üçüncü bölüm: Göç Vakti
İlk bölümde adı geçen kişilerden, bu kişilerin kendi aralarındaki ve çevreyle ilişkilerinden, toplantının sebebi olan “Asım”’dan geniş olarak ve dönemin siyasi atmosferinden ise ayrıntılar üzerinden söz ediliyor.
Toplantının ev sahibi Midhat Cemal Atatürk’ün meclis kürsüsünden bir şiirini okumasıyla tanınmaya başlamış esas mesleği 1922’den ölene kadar sürdürdüğü Beyoğlu 4. Noterliği olan edebiyata düşkün bir şahıstır. Kendisi Mekteb-i Hukuku birincilikle bitirmiş ve Türkiye’nin ilk hukuk doktorudur.
Bu bölümle ilgili bahsetmek istediğim iki siyasi ayrıntı ise şu;
İlk meclis iki gruptan oluşmakta ve ikinci grup muhalif grup olarak tanınmaktadır. İkinci grubun liderlerinden Tan gazetesi sahibi Ali Şükrü Bey’in Muhafız Alayı komutanı Topal Osman tarafında öldürüldüğünün anlaşılması üzerine iki grup arası gerginlik artmış ve birinci grubun teklifi ve uzun zamandır kendisi de seçim isteyen birinci grup ve bağımsızların desteği ile seçim kararı alınmış. İşte bu noktada ilginç bir hamle yaşanıyor ve birinci grup seçime çok az bir süre kala Hıyanet-i Vataniye Kanununun birinci maddesinde değişiklik yapıyor ve ikinci gruptakilerin seçime girmesini engelleyerek muhalefeti devre dışı bırakıyor. Ayvazoğlu’nun bu noktada yorumu Lozan Antlaşmasının meclis denetiminden kaçırılmak istenmesi şeklindedir. Bu yorum bilgiye dayanıyor olabilir fakat yazar o konuda bir şey söylememiş.
İkinci siyasi-toplumsal ayrıntıyı ise yazardan aynen naklediyorum,
“İskilip’li Atif Efendi, bu arada, Anadolu’da şapka yüzünden yer yer çıkan ayaklanmaların kışkırtıcısı olarak tutuklandı, İstiklal Mahkemesi’nde yargılandı ve söz konusu kanundan bir buçuk yıl kadar önce yayımlanan Frenk Mukallidliği ve Şapka risalesi gerekçe gösterilerek idama mahkum edildi.”
Maalesef toplumu zorla değiştirmek adına en kibar tabirle böyle “acayip” işler yapıldığı yıllar tarihimizde mevcut, geçmişle ilgili bir müdahalede bulunamayacağımız ortada olmasına rağmen günümüz için çıkarılacak dersler olduğu da muhakkak. Kişisel olarak ilerideki yazılarımda toplumsal dönüşümde devrim ve evrim seçenekleri üzerinde durmak isterim ve umarım bunu yakın zamanda gerçekleştirebilirim.
Yukarıda verdiğim ayrıntılar bölümün esas konuları değil, ana konu fotoğrafta bulunan kişiler, tabiî ki yazar nedensiz siyasi konulara girmiyor ancak ondanda burada bahsetmeyeyim ki kitabi okumayı düşünenler için bazı konular örtülü kalsın.
İkinci bölümün adı “Karenin Dışındakiler”, burada Ayvazoğlu fotoğraftaki kişilerin akrabaları ya da arkadaşlarından bahsediyor. Bir alt başlıkta ise aynı kişiler üzerinden Türkçülük bahsine giriyor ki çok ilginç ve önemli ayrıntıların birisini yazmak istiyorum.
Kitaptan, 1869 yılında İstanbul’da 1870 yılında ise Fransızca olarak Paris’te basılan Les Turks anciens et modernes (Eski ve Yeni Türkler) adlı eserin yazarı olan ve ilk Türkçülerden biri olarak tanıtılan Mustafa Celaleddin Paşa’nın asıl adının Constantin Borzecki olduğunu ve Osmanlıya sığınarak Müslüman olan bir Polonya’lı olduğunu bilgisine ulaşıyoruz. Paşa kitabında Türklerle Avrupalıların aynı ırka mensup olduklarını ileri sürmüş.
Bu bölümde ayrıca Said Halim Paşa ve Abbas Halim Paşa kardeşlerden bahsediliyor ki, Said Halim Paşa’nın 1921’de Roma’da bir ermeni tarafından öldürüldüğünü öğreniyoruz. Ayvazoğlu'nun Abbas Halim Paşa’dan bahsetme nedeni ise Mehmet Akif’in dostu ve Mısır’da kendisini misafir eden kişi olması. Tabiî ki bu konuda da ayrıntılar kitapta mevcut.
Diğer ayrıntılarda ise, geçmişle bağı koparmak ve batıya yönelebilmek adına İstanbul konservatuarı Türk Musikisi bölümünün 1926 kapatılması ve 1932 yılında radyoda icrasının yasaklanması, Mehmet Akif’in musikiyle ciddi olarak ilgilenmesi ve 1913 yılında Neyzen Tevfik’ten Şekerci Han’da ney dersi alması, ilerleyen yıllarda Mehmet Akif’in batı müziğine ilgisi, Akif’in kızının Nazım Hikmet’in annesi Celile Hanımdan resim dersleri alması da var.
Son bölüm olan “Göç Vakti”’nde ise adından da anlaşılabileceği gibi fotoğraftaki altı kişinin ölümleri anlatılmakta ki sırasıyla 1927 Süleyman Nazif, 1934 Cenab Şahabeddin, 1936 Sami Paşazade Sezai, 1936 Mehmet Akif, 1937 Abdülhak Hamid, 1956 Midhat Cemal’dir.
Kitabi genel olarak değerlendirmem gerekirse oldukça beğendim, bunun iki sebebi var. Birincisi tanıdığımız ya da bir şekilde ismini duyduğumuz insanlar ve yakın tarih hakkında ayrıntılarla bilgi vermesi ki bu içerikle ilgili bir sebep, ikinci sebep ise daha öncede bir kitabını okuduğum ve beğendiğim yazar Beşir Ayvazoğlu’nun cep boyutunda 316 sayfa olan bu kitabının referans bölümünde 230’un üzerinde kitap ve belgeye yer verebilmesi. Bence bu her hangi bir kitap için özellikle de bu şekilde tarihi konu ya da kişilerden bahseden bir kitap için önemli. Çünkü kitapta Ayvazoğlu’nunda yer yer belirttiği gibi bir olayın ayrıntılarını farklı kişiler farklı hatırlayabiliyor bu yüzden birkaç kaynaktan doğrulatılması ya da birkaç alternatifin belirtilmesi gerekebilen haller olabilir, yazarda bu konuya benim gördüğüm kadarıyla gereken önemi vermiş.
Yazıyı kitabin konusu olan fotoğrafın çekildiği toplantının sebebiyle yani “Asım”dan bir bölümle bitirelim.
Yıkmak insanlara yapmak için kıymet mi verir?
Onu en çolpa herifler de, emin ol, becerir.
Sade sen gösteriver “İşte budur kubbe!” diye;
İki ırgatla iner şimdi Süleymaniyye.
Ama gel kaldıralım dendi mi, heyhat, o zaman,
Bir Süleyman daha lazım yeniden, bir de Sinan.
…