2 Temmuz 2010 Cuma

Kayıp Gül


Kitap adı: Kayıp Gül

Yazar adı: Serdar Özkan



Arka kapağını okuyup, yayınlandığı ülke sayısını görünce çok büyük beklentilerle okumaya başladığım bir kitaptı ama beğenmedim açıkçası.

Tamam tarz olarak "Simyacı", "Martı" gibi bir havası var ama olması gerektiği gibi doğal, sadece değil bence. Gündelik tabirle "çakma" bir kitap. O kitapları okuyup da "Ben de böyle bir kitap yazayım bakalım" deyip de yazılmış gibi. Sırf acaba bitişi mi bu kadar güzel diye bekleyip hayal kırıklığına uğradığım bir kitap.

Reklamını yapan ajans bence yazarın kendisinden daha başarılı.

Belki beni aşan bir kitaptır, içinde hayatın sırlarına dair bilgiler vardır, orasını bilemem tabi. :) Ama ben pek tavsiye etmiyorum.



Chako

Aşk, Bir Kere


Kİtap adı: Aşk, Bir Kere


Yazar adı: Maeve Binchy


Maeve Binchy'nin "Geri Döneceksin" kadar iyi tek kitabı bence. "Gümüş Yıldönümü"nde olduğu gibi olayları insanların bakış açılarından okuyoruz.Ve yine sıradan hayatlar olmasına rağmen kitap hiç sıkmadan yavaş yavaş ilerliyor.

Diğer bir değişiklik de eski kitaplarındaki karakterlere rastlamıyor oluşumuz. Malum genelde daha önce bir kitabında baş karakter olan kişi daha sonra başka bir kitabında bir komşu veya iş arkadaşı, ya da hasta olarak karşımıza çıkabiliyor. Bu kitap bir kasabadaki insanlar üzerinden ilerlediği için olsa gerek, eski tanıdıklarımıza rastlamıyoruz.

Maddy ilk aşkını unutmayıp hayat boyu yalnızlığı seçiyor, Niall küçüklük aşkı Nessa'yla evleniyor, Maura kocası tarafından terkediliyor ama hayatının aşkı olan oğlu Michael onun için yetip de artıyor bile...

Maeve Binchy'nin tüm kitapları gibi edebi bir değer taşımamakla birlikte iyi zaman geçirmek için güzel bir kitap.



Chako

Gümüş Yıldönümü


Kitap adı: Gümüş Yıldönümü

Yazar adı: Maeve Binchy



Geçen hafta kitabı okuyup bitirdiğimde Maeve Binchy'nin yazdığı ilk değişik kitap diyecektim çünkü ilk defa farklı bir anlatım tarzı seçmişti ve konusu da ilk defa karamsardı.Ama işleniş şekli bakımından farklı başka bir kitabını daha okuduğum için o konuyu bir sonraki kitabı hakkındaki yorumuma bırakıyorum.

Daha önce okumuş olduğum "Geri Döneceksin", "Ateşböceklerinin Mevsimi", "Yalnız Kadınlar Sokağı", "Ruh ve Yürek"...vs gibi kitaplar neredeyse birbirinin aynı bir sonla bitiyordu. Genelde aldatılan ya da başlarına başka felaketler gelen kadınlar sonunda mutluluğu bulup çok başarılı hayatlar sürüyordu.

"Gümüş Yıldönümü"nde de her zamanki gibi sıradan hayatlar yaşayan sıradan insanlar var ama bu defa herkes için mutlu son olmuyor, tüm kadınlar mutlu ve başarılı değil.

Mesela Deidre'nin hayatı kitabın başından çok daha farklı devam etmiyor.

Genel olarak çok başarılı bulmadığım bir kitap, hatta "Ruh ve Yürek" gibi Maeve Binchy'nin en kötü kitaplarından biri olarak nitelenebilir.




Chako

22 Haziran 2010 Salı

Patasana


Kitap adı: Patasana

Yazar adı: Ahmet Ümit



"Ahmet Ümit'in tüm kitaplarını okuma" yolunda ilerlerken, favorilerim arasına ekleyeceğim bir kitaba denk geldim; "Patasana".

Ahmet Ümit bu kitabında da "Bir Ses Böler Geceyi" kitabındaki gibi iki ayrı olayı, iki ayrı zamanı bir arada işlemiş. Ve yine çok şaşırtıcı bir sonla bitirmiş.

Bu kitabında sözde Ermeni soykırımı hakkındaki karşıt fikirleri karakterlerinin ağzından yazıya dökmüş. Olaylara iki tarafın bakışlarını insani tabanda işlemiş.
Aynı zamanda son günlerde acı bir şekilde tekrar tekrar gündeme gelen PKK terörüne yer vermiş. Halkı kandırmaları, çocuklarını onlara kaptıran ailelerin acısını anlatmış, o havayı soluyan insanların ruhlarında kalan izleri anlatmış.

Patasana'nın ağzından insanın içindeki vahşet arzusunu, dünyada varoluştan beri süregelen savaşı, aşkı, korkaklığı, vazgeçmeyi okuyoruz.

Ayrıca bu romanda dikkatimi çeken diğer bir ayrıntı da Ahmet Ümit'in betimlemelerdeki başarısı. Yemek yenen sahneler aç karnına okunacak gibi değil. Neredeyse Yaşar Kemal kadar başarılı olduğu kısımlar var. :)

Belki "Kavim" kadar iyi değil ama kesinlikle ikinci sırayı hakeden bir kitap. Çaba harcanarak, araştırma yapılarak yazıldığı belli. Tavsiye ederim.



Chako

19 Haziran 2010 Cumartesi

AŞK




Romanın ismi aşk ama...

Aşk bu değil bu olsa olsa bir pazarlama hilesi, bir takiye olabilir...

Yok yok aşk bu değil, olan buysa olması gereken bu değil. Mevla’nın aşkıyla aynı kefeye konulan yannda aşk diye ikram edilecek şey bu değil.

Aşk maymundan esinlenip birini bırakmadan öbürüne geçmek değildir.
Aşk korkaklıklar içinde susarak doğuran bir duygu değildir.
Sevda bitse veya hiç başlamamış dahi olsa biten evlilikler sonlandırılmalı bitirebilme ahlak ve erdemini gösterebilmeli kitaplara konu olan aşk aşık.

Birine bağlı olan özgür olup başkasına bağlanamaz.

Yoksa Elif hanım aldatmayı bedenlerden ibaret mi sanıyor... aşkı temize çıkarıyor..
Olmamış elif hanım..

Günümüzde olan aşk bu olabilir, yaşanan yaşlanan aşk bu olabilir....

Mevlana ile aynı eksende devam eden romandaki aşk bu olmamalıydı. Tarihsel roman tarzındaki kurallarla süslenen aşkı kirletmemeliydi.

Herkes Mevlana’nın sevemesini seviyor ama Mevlana olup Allah’ı sevmek lazım...

Masumiyet Müzesi


Kitap adı: Masumiyet Müzesi
Yazar : Orhan Pamuk

Okuduğum çok sayıda Orhan Pamuk kitabı içinde dili en hafif olan kitabı bence.Kolay okunması haricinde beğenmedim.

Kitabın baş karakteri olan Kemal bey, zengin, yurtdışında eğitim görmüş ve nişanlanmak üzere olan bir gençtir. Müstakbel nişanlısının vitrinde beğendiği bir çantayı ona sürpriz yapmak için almaya gitmesiyle başlıyor kitaptaki hikaye.

O butikte gördüğü uzak akrabası Füsun'la aralarında başlayan ilişki, Sibel'le nişanlanmasının ardından karasevdaya dönüşüp, çok depresif bir ruh hali içinde devam ediyor.
Kitaptan alıntı yapmak istediğim bir kısım var sadece. Çok güzel bulduğum bir tespit;

"Aslında kimse, onu yaşarken hayatının en mutlu anını yaşadığını bilmez. Bazı insanlar kimi coşkulu anlarında hayatlarının o altın anını "şimdi" yaşadıklarını içtenlikle (ve sık sık) düşünebilir ya da söyleyebilirler belki,ama gene de ruhlarının bir yanıyla bu andan da güzelini, daha da mutlu olanını ileride yaşayacaklarına inanırlar. Çünkü özellikle gençliğinde, hiç kimse bundan sonra her şeyin daha kötü olacağını düşünerek hayatını sürdüremeyeceği gibi, insan eğer hayatının en mutlu anını yaşadığını hayal edebilecek kadar mutluysa, geleceğin de güzel olacağını düşünecek kadar iyimser olur."

Çoğu zaman beni sıkan ayrıntılarıyla hoşuma gitmedi.

Aslında kitap hakkında daha fazla yorum yapmayacaktım ama kitabın kapak resmini internette ararken, kitapta anlatılan müzenin gerçekte de kurulduğunu okudum.İlginç bir ayrıntı bence.



Chako

6 Haziran 2010 Pazar

KUKLA



Kitap adı: Kukla

Yazar adı: Ahmet Ümit

Ahmet Ümit Türk polisiye-gerilim yazarları içinde bir numara bence. Şimdiye kadar çok sayıda kitabını okudum ve her seferinde "Evet, en iyisi" dedim.

Kitabın arka kapağından da anlaşılacağı üzere Susurluk kazasından sonra ortaya çıkan "Derin Devlet" kavramını güzel bir kurguyla işliyor.

Bir zamanların başarılı ve parlak gazetecisi Adnan Sözmen, işinin tek düzeliğinden sıkılarak, hayatı boşlayıp alkole sığınmasıyla, iş hayatının ardından aile hayatında da kayıplara uğramış. Eşinden ayrıldıktan sonra etliye sütlüye dokunmayan yazılar yazarak, geceleri içip, öğlene kadar uyuyarak, oğlu da dahil kimseyi takmadan bir hayat sürmektedir.

Ta ki işten atıldığı gün, yıllardır görmediği üvey kardeşi karşısına çıkana dek.
Kardeşi Doğan başının belada olduğunu, öldürüleceğini ve ölüme giderken yanında götürebileceği kadar çok kişiyi götürmek istediğini söyler. Bu yüzden gözden düşmüş de olsa gazeteci olan kardeşi Adnan'dan onun hakkında bir haber yaparak, gerçekleri ortaya çıkarmasında yardımcı olmasını ister.Hem üvey kardeş oldukları, hem de 1970li yılların o siyasi ortamında iki farklı görüşte olmalarından dolayı yok denecek kadar zayıf ilişkilerinden dolayı Adnan bu teklife çok şaşırır ve huzurunu bozmak istemediğinden bu fikre sıcak bakmaz, isterse başka bir arkadaşına yönlendirebileceğini söyler. Doğan kardeşinden başka kimseye güvenemeyeceğini söyleyip, ısrar etmeyerek, telefon numarasını verip Adnan'ı kararsızlık için de bırakarak ayrılır.

Doğan'ın ülkücü olduğunu, çeşitli eylem ve faaliyetlerde bulunduğunu bilen Adnan, az da olsa merak etmesine rağmen bu işe bulaşmamaktan mutludur. Ama kardeşinin arabası yanıp içinde bir de ceset bulununca istemese de bu işin içine çekildiğini farkeder. İlk olarak ölen kişinin üvey kardeşi olduğundan cesedi teşhis etmek için onu almaya gelen polisler, ardından da yapacakları haberle gündeme geleceğini düşünen gazeteciler peşine düşer.

Herşeye rağmen uzak durmaya çalışan Adnan, bu konuyla ilgili haber yapmasına yardım ettiği yakın arkadaşı Arif'in öldürülmesi ve aldığı tehdit telefonundan sonra dayanamaz ve Doğan'ın ona bırakmış olduğu ipuçlarını takip etmeye başlar.

Sürekli yeni şeylerle karşılacağınız, her sayfada "acaba"larla dolu olan çok iyi bir roman. Sonuna kadar heyecanla okuyacağınızı düşünüyorum. Bence tek eksik yanı sonunun çok kısa kesilmesi. Herşey yerli yerine oturtulmuş ama okurken tahminler yürüttüğünüz kimi konular hakkında cevaplar bulamayabilirsiniz.

sonuç olarak başta da dediğim gibi bu türün yazarları arasında en iyi olan Ahmet Ümit yine çok güzel bir kitap yazmış, kesinlikle okumaya değer.


Chako

2 Ağustos 2009 Pazar

ASK




Kitap adi : Ask

Yazar : Elif Safak



Elif Safak bu kitabinda bir yandan Mevlana ve Sems’in dostlugunu, ilahi aski anlatirken, bir taraftan da Ella ve Aziz Z. Zahara arasinda mail yoluyla baslayip gelisen aski anlatiyor. Kitabi okurken kimi zaman 1200 lu yillarda oluyorsunuz, kimi zaman da 2000li yillarda...


http://www.duranozen.com/derleme.html adresinden de bulabileceginiz Sems’in 40 kurali kitabin icine cok guzel yerlestirilmis.


Kitap icerisinde Sems birbirinden guzel oykuler anlatiyor, bunlardan birisi;

"Hazreti Musa bir gün bir başına dağları dolanırken,uzaktan yoksul ve yanlız bir çoban görmüş.Çoban dizüstü çökmüş,ellerini semaya açıp dua etmekteymiş.Bu durum Musa''nın çok hoşuna gitmiş ama yaklaşım da çobanın duasını duyunca afallamış.
*Kurban olduğum Allah'ım.Seni ne kadar severim,bir bilsen.Ne istersen yaparım,yeter ki Sen iste.Sürüdeki en yağlı koyunu kes desen,gözümü kırpmadan keserim Senin için .Koyun kavurması güzeldir Allah''ım kuyruk yağını da alır pilavına katarsın,tadından yenmez olur.*
Musa duaya kulak kabartarak çobana yaklaşır.
"Yeter kiSen dinle,ayaklarını yıkarım.Kulaklarını temizler,bitlerini ayıklarım.Ne kadar çok severim ben Seni.Sana çok hayranım!"
Duydukları karşısında Musa öfkenden küplere binmiş.Bağıra çağıra kesmiş çobanın duasını: "Sus,seni cahil adam! Ne yaptığını sanırsın.Allah hiç pilav yer mi? Allah''ınayakları var mı ki yıkayasın? Böyle dua mı olurmuş? Külliyen gnaha giriyorsun.Derhal tövbe et!"
Çoban,Musa''dan azar işitince kulaklarına kadar kızarmış,utancından yerin dibine geçmiş.Özür üstüne özür dilemiş,bir daha böyle kendi kafasına göre dua etmeyeceğine yeminler etmiş.O gün akşama kadar Musa çabanın tanında durup ona temel duaları ezberletmiş.Sonra "Allah bendenrazı olur,iyi bir iş yaptım" diye düşünüp yoluna devam etmiş.
Ama o gece bir ses işitmiş.Seslenen Rab imiş.
"Ey,Musa, sen bugün ne yaptın? Sen ayırmaya mı geldin buluşturmaya mı? Şu garip çobanı azarladın.Onun Bana ne kadar yakın olduğunu anlayamadın.Ağzından çıkan lafı bilmese de, o çoban inancında samimiydi.Kalbi temiz,niyeti halisti.Biz kelimelere bakmayız.Niyete bakarız..Kelimelere bakacak olsak yer yüzünde insan kalmazdı! Biz çobandan razıydık.Başkasına medih olan söz sana zemdir.Ona bal olan sana zehirdir.Sen işittiklerini inkar ve küfür saydın ama bilsen ki bir kabahati varsa bile,ne tatli kabahattir onunki."
Musa hatasını anlamış.Ertesi gün güneş doğar doğmaz çobanı görmek için tekrar dağa çıkmış.Çoban yine duaya durmuşmuş.Ama dünkü heyecanından,samimiyetnden eser yokmuş artık.Öğrettiği gibi yakarmaya gayret gösterdiğinden,aman yanlış bir laf etmeyeyim diye takılıyor,kekeliyor,terliyormuş.Musa,çobana ettiğinden pişman olup sırtını okşamış ve demiş ki:
"Ey dost,ben hatalıyım,ne olur afet,Bildiğin gibi dua et.Allah''ın nazarında böylesi daha kıymetlidir.
Çoban,Musa''dan bunları işitince hayrete düşmüş ama bir o kadar da rahatlamış.Ne var ki o artık bir üst aşamaya vasıl olmuş olduğundan,masum,inkarına,tatlı günahına dönmeyip,Musa''nın öğrettiği ezbercilik de kalmayıp,tüm bunların ötesine geçmiş.Rabb''ine yakın mutlu mesut,mübarek bir hayat sürmüş.”



Sems gordugu bir ruya uzerine, dunyanin bir yerinde ruhuna es birinin varligini ogrenir ve yola duser. Sonunda ruhdasinin yerini ogrenmistir ama hocasi bu yolun sonunda olum olacagini da soyler Sems’e, gitmesini engellemek icin elinden geleni yapar ama Sems bilir ki;

”Her kisin bir bahari, her baharin bir sonu vardir. Ve su veciz hala gecerlidir: askin oldugu yerde, er ya da gec ayrilik vardir.”


Sems kararlidir gitmeye ve hocasi da bilir ki; ask dusmus bir yurege kimse engel olamaz. Sonunda yolcu ederken Sems’e ipek bir mendil verir ve hocasinin agzindan sunlari duyariz:


” Bak, ipekböceği kozadan çıkarken alın teriyle ördüğü ipeği yırtıp parçalar. Bu yüzden çiftçiler ya ipeği seçerler, ya ipekböceğini. İkisini birden koruyamazlar. Çoğu zaman ipeği kurtarmak için ipekböceğinin canını alırlar. Bir tek ipek mendil için bilir misin yüz ipekböceği can verir?"


Sems gider Mevlana’yi bulur ama ruhdasini bulmus olmanin verdigi mutluluga eristikten sonra oldurulur, cunku dostluklari kiskanilir. Ve kitabin bir yerinde sunu da okuruz;

"Her hakiki aşk, umulmadık dönüşümlere yol açar. Aşk bir milad demektir. Şayet 'aşktan önce' ve 'aşktan sonra' aynı insan olarak kalmışsak, yeterince sevmemişsiniz demektir. Birini seviyorsan onun için yapabileceğin en anlamlı şey değişmektir! O kadar degismelisin ki, sen sen olmaktan cikmalisin"

Ella 20 yillik evliligi boyunca esinin kendisini aldattigini bilir ama;

“Ne kadar az bilirsen bilmek istediğin şeyleri, o kadar az incelir derin, incinir, kalbin. O kadar az kanarsın. Böyle bakınca aslında cehalet o kadar da kötü bir şey değildi."


Sonunda Ella “ask”i buldugu Aziz'in pesinden gitmeye karar verir ve Aziz’in hastaligindan dolayi birlikte cok zamanlari olmadigini ikisi de biliyordur. Aziz der ki;

“Gordugun gibi sana verebilecegim tek sey su icinde bulundugumuz an! Tabii isin asli, kimse kimseye bundan otesini vaat edemez. Ama bunu hep unuturuz. Gelecege dair planlar duymak isteriz.”


Ve son olarak;

“Sems diyor ki ask butun ayrimlari gecersiz kilarmis.”

Chako

31 Temmuz 2009 Cuma

Yuregim Seni Cok Sevdi




Yuregim Seni Cok Sevdi


Yazar: Canan Tan


Kitabin genel bir degerlendirmesini yapmadan once sunu belirtmeliyim ki, cok da okunmaya degecek bir kitap degil. Adindan da anlasilacagi uzere aska dair bir kitap ama icinde gecen ask arka kapakta yazdigi gibi “ Asli ile Murat’in Istanbul-Bursa-Amerika ucgeninde yasadiklari destansi askin oykusu” diyebilecegimiz kadar buyuk bir askin oykusu degil. İcinde gecen siir alintilari ve bazi cumleler disinda bir cekiciligi yok.

Konusu universitede birbirlerine asik olan Asli ve Murat’in sozde “destansi” aski. Murat Bursali zengin bir ailenin ogludur, Asli’yla evlenmek istemektedir ama evlenirlerse Bursa’da yasamasi gerektigini dusunen Istanbullu Asli, evlilikten kacmak, kesin bir karara varana kadar ertelemek icin Amerika’da yuksek lisansa baslar. Bir sure sonra, iliskilerine basindan beri karamsar bakan Asli, Murat kendine bir yol cizebilsin diye ondan ayrilir. Yuksek lisansinin bitiminde ise evlenip Bursa’ya yerlesmeyi goze alamayan Asli, Amerikali Robin Coleman ile evlenip Amerika’da yasamaya basliyor. Bu sirada Murat’ta ailesinin istedigi bir kizla evlenip, Bursa’da yasamaktadir.

Aradan birkac yil gecince Asli ailesinden uzak olmaya dayanamayip, esinden bosanarak ulkesine donuyor ve Amerika’da baslamis oldugu akademik kariyerine Turkiye’de devam ediyor. Bir seminer icin gittigi Bursa’da karsilastigi Murat’la bir sure sohbet ettikten sonra, Murat’in kizina “Aslim” ismini koydugunu ogreniyor ve Murat’tan bunun aciklamasi olarak su cumleyi duyuyoruz;

“Evet, Aslim dedim ona! Her solukta ozgurce Aslim diye haykirabilmek icin... Son nefesimi verirken de dudaklarimda adinin olacagindan eminsin artik, degil mi? “

Chako

11 Temmuz 2009 Cumartesi

The Shawshank Redemption ( Esaretin Bedeli )



Eğer bir filmin yorumu yapılacaksa ilk film The Shawshank Redemption olmalı. Aynı yıl Oscar’ları Forrest Gump’a kaptırsa da bu gün Imdb listesinde birinci sıraya yerleşmiş Şuana kadar yapılan en iyi film olmuştur.

Kendisini aldatan karısını öldürme suçundan mahkum edilen banka müdür yardımcısı Andy Dufresne’nin hikayesi anlatılıyor filmde.

Her bir sahnesinde hayata dair dersler bulunduruyor, Eğer Tanrının bir filmi olacak olsaydı o film bu olurdu.

Hayattaki görünen bazı şeylerin aslında görüldüğü gibi olmadığı, her ne yaşta olursak olalım ümitlerimizi her yerde besleyebileceğimizi, hayatın bir anda bize neler getirebileceğini, banka müdür yardımcısının kurtlu yemekler yemek zorunda kalabileceği hatta eşcinsellerle mücadelesini, umutlarının nasıl öldürüldüğünü izleyeceğiz.

20 yıldır hapishanede olan Red’in ilk geldiği gün dikkatini çekmiştir ve arkadaşlıklarıyla rutin hayatları değişmiştir. Red’in hapishanedeki rüşvet ve organizasyon ağıyla istediği her şeyi bir Süper Market gibi elde edebilmektedir.

Bilginin nasıl bizi gücüyle elde edilen küçük şeylerin insanı ne kadar mutlu edeceğini tebessümle izleyeceğiz. Bazen de bilginin ölümü getirdiğini…

“Rita Haywort” filmin içine bir posterden daha derin girer adeta bir başrol oyuncusu gibi ve bir çok oyuncu daha katılır…

Hayattaki hiçbir kötülük karşılıksız kalmaz Allah bunu her ne şekilde olursa olsun dengeler bunu filmin her bölümünde hissetmek filmi daha da zevkli hale getiriyor.

“Duvarlar tuhaftır, ilk önce onlardan nefret edersin sonra alışırsın ve yeterli zaman geçtiğinde onlara bağlanırsın.” 50 yıl boyunca hapishanede kalan hayatı olmuş bir insan için artık hapishanenin dışı yokluktur.

Ama umut her şeyi değiştirebilir.
Bir azimden bahsediyoruz, tam altı yıl boyunca her hafta yazılan bir mektup ve bir diğer mektup okunması için 19 yılın verilmesi gereken ve özgürlükten bir bira şişesinde birkaç dakikalık bir müzikte.

Red in umutları hep “rejected” edilirken Andy “Umut” etmektedir çünkü bir yerlere gizlediği umudu bir gün, gün ışığına kavuşacaktır.
Zihuatanejo da Umut etmenin iyi bir şey olduğunu öğrenecektir Red.

Hızlı ölmek mi, hızlı yaşamak mı ?
Sorusunu soran film, bize
Bir öğüt veriyor.

“Korktukça tutsak, umut ettikçe özgürsünüz”


Filmi bitirdiğinizde etkisini uzun süre hissedeceksiniz ve izlemeyenlere izletmek için heyecanlanacaksınız.


OYUNCULAR

Tim Robbins ... Andy Dufresne

Morgan Freeman ... Ellis Boyd 'Red' Redding

YÖNETMEN

Frank Darabont

SENARYO

Frank Darabont
Senaryosu Stephen King'in Kitabından uyarlanmıştır.

Görüntü yönetmeni

Roger Deakins

MÜZİK

Thomas Newman

TÜR

Dram

YAPIM:

ABD 1994 142 dakika (Renkli)


YAPIMCI FİRMALAR:

Columbia Pictures Corporation, Castle Rock Entertainment

duranduran